12599

Önsöz

                              Türkiyede Cumhuriyetin İlk Sanayi  Kuruluşu olan
                     
                                      Uşak Şeker Fabrikasının Kuruluş Öyküsü

              Değerli okurlar,

        Burada sizlerle,Türkiye Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki Türkiyenin İlk Sanai Kuruluşu olan Uşak Şeker Fabrikasının kuruluşunu, ayrıca da bu kuruluşla ilğili, kuruluş aşamasındaki yaşanan acı, tatlı olayların bazılarını doğrudan rahmetli dedem Nuri Şeker'rin kış günleri tüm torunlarını etrafına toplayıp bizlere anlattiklarından, bazılarını da rahmetli babam Muhsin Şeker'in bizlere, çocuklarına anlattıkları olaylardan, anlayamadığım veya daha teferruatlı öğrenmek istediğim konuları da bire bir Babamdan açıklamasın rica ederek öğrendiklerimi, yani bu anılarımı sizlerle paylaşacağım.

      Öncelikle Nuri Şeker ailesini tanıtarak konuya girmek istiyorum. Bizim sülalemizin Germiyanoğullarından geldiğini biliyoruz,Uşak'a kadar gelen serüvenin yolunun da; Kırım'dan başlayıp sırası ile, Kırım Erzurum, Erzurum Bursa, Bursa Kınık, Kınık Kütahya, Kütahya Uşak Uşak merkez, Köy kökenli olduklarından topraksız yapmalarının mümkün olmadığını bildikleri içinde ayrıca Muharremşah köyüne de yerleşmekle ile serüven noktalanıyor. Muharremşah Köyündeki  yerleşim sonrası, dedemin dedeleri veya babası Kalfa Köyündeki satılan büyük bir çiftliği satın alarak, Köy yerleşiminin son noktasını Kalfa Köyünde  koyuyorlar. Zamanla muhite  alışıp genişleme aşamasında da da Uşak Ebek ( Aybey ) mahallesinde bir ev satın alarak Hayatlarını  Uşak - Kalfa ikilisinde devam ettiriyorlar.

         Dedem Nuri Şeker'in nüfus kağıdında doğum tarihi 1853 yazılıdır.Nufus Kağıdı çıkarma mecburiyeti başladığında kendisi bizzat nufus memuruna giderek nufus kagıdını çıkartığını bizlere anlatırdı, O dönemler erkeklerin askere geç gitmeleri için nüfus kayıtlarının küçük yazdırıldığını ve kendisinin nüfus kağıdını çıkarmaya gittiğinde 14 - 15 yaşlarında olduğunu ancak nüfus memurunun kendisini kaç yaşında yazdığını bilmediğini söylerdi.

        Dedemlerin ailesine, soyadı kanunu çıkmadan önce, lağap olarak Molla Ömerler derlermiş. Dedemede Molla Ömeroğlu denilmesinin sebebi bu nedenle imiş. Çocukluğu Uşak - Kalfa Köyü arasında geçmiş. Köyde ailesinin iştigal konularına yardım ederek köy yaşamını yaşar, Şehirde de gene ailesinin yaptığı ticari işlerde en büyük yardımcıları olarak çalışırmış. 

      Dedemi anlamak ve onun o günkü tüm olumsuz şartlara rağmen fabrikayı kurabilmesini değerlendirmek için onu biraz tanımak gerek, bunun için ben 14 yaşıma kadar rahmetli dedemle beraber olma onurunu yaşadım, o günkü anlayışım ve ondan sonra geçen 54 senenin yaşadıklarımla birleşmiş bilgi birikimi ile Dedemi sizlere tanıtmak istiyorum sonrasını sizler yorumlarsınız.

     Köklü ve kalabalık bir aile olan Dedemlerin sülalesi 1800 lü yılların, toplum için gerekli olan nerede ise her işi yapıyorlarmış. Bu yaptıkları işleri alt alta sıralayacak olursak gerçeği o derece daha iyi değerlendirebiliriz . Aile fertleri;

        - Kırımdan iyi ırk at getirerek satıyorlarmış.( At Cambazlığı )

        - Haşaş Yağı çıkaran İmalathaneleri varmış.( Haşaş Yağcıları Yiğit Başılığı yapmışlar ) "Dernek Başkanlığı gibi"

        - Büyük ve küçük baş hayvancılık yapıyorlar,ayrıcada kurbanlık koyun da besliyorlarmış.

        - Kalaycılık yapıyorlar,

        - Rençberlik yapıyorlar,

        - Bahçivanlık yapıyorlar,

        - Helvacılık yapıyorlar,

        - Uşak Halıcılığının ana ham maddesi olarak bilinen kök boyasının bitkisini yetiştiriyorlarmış,

   - 48 köyde kurdukları halı tezgahlarına dokutturdukları halıları ve kilimleri,yerli Rum ortakları ile ihraç ederek halı ihracatı ile de uğraşıyorlar.

       Böyle kalabalık ve çok değişik işler yapan ailenin Üstün zekalı, ele avuca sığmayan çocukları Nuri'nin başarısız olma gibi bir lüksü yoktur. Ayrıca çalışma hayatında belirli prensipleri olduğunu kendisi ve onu yakınen  tanıyanları hararetle anlatırlardı. Benim yaşadığım bize anlattığı ve bizzat şahit olduğum prensipleri elan kulagımda küpedir. Birisi ile arkadaş olacaksanız, veya çalışacaksanız önce onunla yemek yiyiniz heybenizden ekmeğinizi  çıkarıp onun önüne doğru koyarak, ekmeği onun bölmesini sağlayınız..  Ekmeği böldüğünde ekmeğin büyük parçasını kendine ayırıyorsa onunla ne arkadaş olun nede çalışın diye ögüt verirdi.

     Çocuklar bir işe başladığınızda onun bitirilmesinin dışında başka hiç bir şey düşünmeyin, işin yapılacağı şekli ve zamanı ayarlayın, kafanızda tasarladığınız planı işi aksatmayacak şekilde gecikmeden uygulayın diye öğüt verirdi. İşe yapmak amaçlı sarılmadığınız zaman iş yaparken Canınız sıkılır, Başınız ağrır, İşin yapılışı ağırlaşır, Moraliniz bozulur ve nihayet o iş bitirilmeden natamam bırakılır.İşin bitmeyişini kabul edebiliriz. Ancak boşa harcanan zamanın geri gelişinin mümkün olmadığını, kullanılan malzemelerin de kaynak israfı olarak bize bir maliyet yüklediğini unutmamanız gerekir diye nasihat ederdi. Her konuşmasını bizim daha iyi anlamamız için Ata sözleri ile daha anlaşılır hale getirirdi. " Ağaç kesiyorsanız ölçüden 1 - 2 cm uzun kesin, Demir kesiyorsanız 1 - 2 cm kısa  kesin ki sonradan pişman olmayasınız diye öğüt verirdi.

         Büyüklerinin verdiği işi yaparken hiç itirazsız kabul edip işe başlarmış, ancak işi yaparken bu iş daha çabuk ve daha verimli nasıl yapılabilir onu düşünürmüş, ilk fırsatta da kafasında tasarladığı yeni yapım şeklini uygulamaya koyar ve ya zamandan kazandığını veya yaptığı işin veriminin artığını çevresine göstererek aferinlerini alırmış. Biz torunlarının yaz tatillerinde köyde yaşadığımız dönemlerde bize verdiği işlerde yorulduk dediğimizde, gülerek gelin bakayım nasıl yoruldunuz bana anlatın derdi. Bizler de sebze sularken belimizin ağrıdığını güneşte yandığımızı söylerdik. Bize; bakın çocuklar bir işi yaparken yoruldunuz veya sıcaktan yandınız, yapacağınız iş hemen yaptığınız işi değiştirmek olacak, Sebze suladınız beliniz ağrıdı, Hemen elinize bir torba alın gül suyu için gereken güllerin yapraklarını ayakta dikilerek toplayın belinizin ağrısı geçsin, Sıcaktan yandınız hayvanların damına giderek tavlalarındaki kesleri alın yerleri süpürün hayvanlar çayırdan geldiklerinde yerleri temiz ve tavlalarında taze yemleri hazır olsun, veya bir gün önceki suladığınız sebzelerin karıkları arasında çıkan yabancı otları, Ayıklayın ve  toplayın yorgunluğunuzun geçtiğini göreceksiniz derdi.

         Dedemin yukarıda bahsettiğim özelliklerinden bahsederken, bahsettiğim konulardan bazılarını belki yadırgayabilirsiniz.Ancak köyde yaptığı gözle görünür yeniliklerinden bahsedersek konuyu daha detaylı anlamamız mümkün olacaktır. Bizler yaz tatilinde köyde yaşarken çiftlikteki bahçevanlık için ayrılan bölümün bir kısmında " 1 m  - 1.5 m genişliğinde  10 - 15 m uzunlugunda ve 40 - 45 cm derinliğinde bir çukur vardı  çukurun üzerne parça parça konan cemekanlar vardı. Çukurun içine kış sonunda topraklarını belle kabartır hayvan gübresi ile karıştırır, sonra tırmıkla düzeltir, gerekli gördüğü kadar aralarla bölümlere ayırarak her bölüme ihtiyaç duyduğu sebzenin tohumunu ekerek üzerlerini cemekanlarla kapatırdı. Bizler küçük olduğumuz için burada ne yapmak istediğini bilemezdik. Sonraları anladık ki dedem 1900 lü senelerin başında sebze fidelerinin yetiştirilmesinde seracılığı uyguluyormuş. Böylece Uşak'ta pazara sebzeleri diğer bahçevanlardan önce çıkarıp tufanda sebze satıyormuş. Kalfa Köyü ve civar köyler çok sık dedemi ziyarete gelmelerine rağmen dedemin yaptığı bu yeniliği görüp uygulamadılar buna elan şaşıyorum ve nedenini anlayamıyorum. Çükki modern tarımda devamlı ön görülen ve seracılık konusuna teşvik verilen bu uygulamayı rahmatli dedem 1900 lerin başında uyguuyormuş. Seracılık Akdeniz bölgesinde  25 - 30 senedir, iç anadolu kesiminde yeni yeni uygulanmaktadır.

                DEDEM NURİ ŞEKER'İN ŞEKER FABRİKASI KURARKEN KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
                              VE ANILARINDAN BAZILARINI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTİYORUM

 

          - ATATÜRKLE İLK KARŞILAŞMA

            Osmanlının son günlerinde Kalfa Köyündeki çiftliğinin bir bölümünde Avrupadan temin ettiği pancar tohumlarını ekip tohuma bırakıp tohumları çogalttıktan sonra da pancar yetiştirip, yetiştirdiği pancarları da mutfaktaki rende ile rendeleyip parçalanan pancarları kazanlarda kaynatarak pancardan kirli tatlı şurubunu elde etmiş, fırsat bulduğu zamanlarını pancar ve onun tatlı şurubu ile ilgilenerek deneylerini çoğaltıp konunun hakimi olmuş. Bizlere ülkenin işkalinde 62 - 63 yaşlarında olduğunu söylüyordu, İstiklal savaşı sonrası Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte yaptığı hazırlıkları yanına alıp " Daha sonra olayların detayını teferruatları ile birlikte sizlere sunacağım " Ankaranın yolunu tutuyor. Malum eski Büyük Millet Meclisinin yeri Ulusta, Oraya vardığında Atatürkle görüşmek istediğini söylüyor, ayagında çarık sırtında temiz Hacı Gedik şayakından (Uşaktaki Hacı Gedik Şayak Fabrikasının Kumaşından ) elbise elinde çıkını, yetkililer mümkün olmadığını söyleselerde onları öyle ikna ediyorki mecburen Paşa ile görüşmesini sağlamak zorunda kalıyorlar.

         Atatürk dedemi kabul ediyor ve buyur beybaba benimle görüşmek istemişsin ne istiyorsun diye sorunca Dedem de Paşam müsaade ederseniz ben Uşak'ta bir Şeker Fabrikası kurmak istiyorum diyor. Atatürk gülerek beybaba sen ne söylediğinin farkındamısın diyor. Dedem de Paşam evet farkındayım, Siz Vatanımızı Düşman işkalinden kurtarıp bizlere Hürriyetimizi kazandırdınız, müsaade edin de bizlerde üzerimize düşen görevimizi yapalım diye cevap verince, Atatürk beybaba ben bu yılın bütcesini yapamıyorum, bütcemiz yamalı bir bohça ben bu yamalı bohçanın neresinden sana fabrika için para vereyim diye cevap veriyor. Dedem de Paşam ben sizden para talep etmek için gelmedim, benim sizden talebim bana bu konuda icazet vermeniz ve arkamda olduğunuzu belirtmeniz.. Ben Halkımızın sağ duyusunu çok iyi biliyorum, Uşak işkal altında kaldığı iki senelik süre içerisinde neler çekti onun için onların iştirakı ve Allahın izni ile size Türk şekerini en kısa zamanda yedirme şerefine nail olacağım deyince, ATATÜRK hemen ayaga kalkıp maşallah beybaba sen benden geri kalmıyorsun karar verdiğin konuyu mutlak yapacak bir kişiliğin var, madem para da istemiyorsun Allah yardımcın ve yolun açık olsun diyerek fabrikanın yapılmasının yolunu açıyor.

            Değerli okurlar,bundan böyle aklıma geldikçe bu konu ile ilgili anılarımı sizlerle paylaşacağım.

                       
                   FABRİKA KURMAK İÇİN KARAR VERMEDEN ÖNCE KENDİNE

                                                  REFERANDUM YAPTIRMASI

       Dedemin şekerle olan ilişksi Osmanlı devrinin sonlarına rastladığı için, Kalfa köyündeki çiftliğinde yaptığı denemelerinin sonucu pancardan kirli şerbeti elde ediyor. Ancak şerbetin renğinin berraklaşması işini çözmek için kimya bilğisine ihtiyaç duyuyor ve onu araştırıp, kireç le işlem yaparak şerbetin içindeki yabancı maddeleri çökerterek berrak şerbeti elde ediyor, onu kaynatıp koyu ravank yaparak  ( Ailece helvacılık yaptıkları için çevredeki helvacıları tanıyorlar ) helvacılara gösterip bakın bu pancardan elde edilen ravank ileride Şeker Fabrikası kurarak bununla helva yapacağız diyerek tanıtımını sürdürüyor. Arkadaşlarıda yüzüne şaka ile karışık Mollamaroğlu sen delisin fabrika kim sen kim diye takılıyorlar.

         Osmanlı döneminde yaptığı çalışmaların neticesi ve kalabalık ailenin yaptığı tabana yayılı hizmetlerin çokluğu ile tanınan bir aile olmasına karşın dedem Nuri Şeker Cumhuriyetin kuruluşu sonrası hemen fabrika kurma teşebbüsüne geçmiyor. Cumhuriyet sonrası Merkezi Hükümetin kararı ile yerel seçimlerin yapılması kararlaştırılıyor, Uşak'ta da yerel seçimlerin havası başlayınca dedem de Belediye Başkanlığına aday oluyor. Dedem adaylığını açıklayınca o zamanın şartlarını göz önüne alacak olursak ( Gündüzleri herkez işinde gücünde ancak geceleri kahvehanelerde) veya mahalle ve köy odalarında gaz lambalarının, mumların veya çıra ışıklarının altında oturup sohbet edebiliyorlar. Oraların konuşmaları genellikle hep ayni oluyor, yahu seçime ne gerek var madem Mollamaroğolu Başkanlığa aday gitsin koltuga otursun şeklinde oluyor.

       Dedem aslında bunun farkında ancak seçim sonucunu merak ediyor. Seçim olunca büyük bir farkla seçimi kazanarak, Uşak'ta Cumhuriyettin kuruluşu ile seçilen ilk Belediye başkanı oluyor, Seçim sonrası yapılan ilk toplantıda ( ozaman başkan yardımcısına birinci Naip denilirmiş) birinci naip Şaver Oğlu Mustafa Efendiye Arkadaşlar Allaha şükür Yaptığımız çalışma sonrası Belediye seçimini kazandık. Sizlerde iyi biliyorsunuzki benim aklım Pancar ve Şeker Fabrikası kurmrda şayet ben Belediye Başkanlığı yapacak olursam aklım hep ona takılacak ve randumanlı başkanlık yapamıyacağım onun için biz bir ekibiz benim yerime Şaveroğlu Mustafa Efendi reislik yapsın bende Hacı Gedik hanındaki büromda fabrika kurma çalışmalarımı yürüteyim diyerek istifasını vererek bürosuna çekiliyor.

       Babamlar ve sonra biz torunlar aramızda konuşurken niye dedem Belediye Başkanlığını bıraktı gibi düşüncelerimizi aramızda tartışıdık. Sonradan bem işin içine daha fazla girip olayları irdelediğimizde gördümki, Dedem İstiklal savaşı sonrası halkın durumunu çok iyi bildiği ve işkal altında iki yıl yaşadığı için, Fabrika kurmak için ortaya çıktığında halkın arkasından ne oranda geleceğini değerlendirmek için Belediye Başkanlığı seçimlerine katılarak kendisini destekleyen kitleyi oransal anlamak istemiş ve amacına ulaşmış, çünki çok büyük bir oranla seçilmiş. Uşak halkı referandumda Molla Ömeroğluna olan güvenlerini ispatlamışlar ve dedem de hiç vakit kaybetmeden yıllardır idealinde şekillendirdiği fabrika kurma fikrini böylece fiiliyata geçirmiş oluyor. Dedemin bu kadar garantili karar verdiğini ölümünden sonra anlamış olmamızın üzüntüsünü elan yaşamaktayım.

          Konunun başında genel bir bilgilendirme yapmamızda fayda vardır kanısındayım. Türkiyede Şeker Fabrikası kurma fikrinde olanlar olmuşlar, Bu büyük yatırımı yapacak olanlar bireysel çıkarlarlarını düşündükleri için olayı karlı görmeyerek yapacakları yatırımlardan vazgeçmişlerdir. Bunların kayde değer olanlarını bilgilerinize sunuyorum.

            Birinci Şeker Fabrikası Kurma Fikri

        Osmanlı döneminde 1840 yıllarında İstanbul Tüccarlarından, Arnavutköy'lü Dimitri Efendi tarafından Osmanlı yönetimine dilekçe ile müracaat edilmiş ve 11.Mart.1840 tarihli bir mazbata ile Nafia Nezareti tarafından Dimitri Efendiye Rumeli ve Anadolu'da şeker pancarı yetiştirmek ve bundan da şeker yapması için 10 Yıllık bir imtiyaz tanınmıştır.

            İkinci Şeker Fabrikası Kurma Fikri

            Davutoğlu Garabet Efendi tarafından 1867 yılında yapıldığı bilinmekle beraber, bu konu ile ilğili belgeler bulunamamıştır. Ancak konu ile ilğili Dokuz maddelik bir şartnamesinin olduğu duyumlar arasındadır.

            Üçüncü Şeker Fabrikası Kurma Fikri

            Üçüncü teşebbüs ise Fenerler İmtiyazı sahibi Michel Paşaya aittir.

            Dördüncü Şeker Fabrikası Kurma Fikri

          Yusuf Bey isimli bir müteşebbis tarafından 1980 yılında eski adıyla ( Karahisarı Sahip ) bu günkü adıyla Afyon Karahisarında bir şeker fabrikası kurma müracaatı yapılmıştır. Bunun için Yusuf Beye 30 yıllık bir imtiyaz verilmiştir.

             Beşinci Şeker Fabrikası Kurma Fikri

       1900 yıllarında İkinci Abdülhamit devrinde,Hassa Orduları Müdürü Topal Rauf Paşa tarafından Uzunköprüdeki çiftliğinde ve Anadolunun değişik yerlerinde çok cüzi olsa da pancar ziraatı denemeleri yapılmıştır.Ancak daha fazla yatırım yapma cesaretini Kapitülasyonlar kırdığı için,uygulama derinleştirilmeden akim kalmıştır.

             Altıncı Şeker Fabrikası Kurma Fikri

        Daha sonraları Uşak'lı halı tüccarlarından Celep Zade Abdullah Efendi 1907 yıllarında, Almanya da şeker elde edilen pancarın, Türkiyede yapılması düşünülen şeker pancarından ayrı olduğunu öğreniyor. Bunun üzerine Hacıgedik Zade Ahmet Efendi ile Celep Zade Abdullah Efendi berabarce bir şeker fabrikası kurmayı tasarlıyorlar. Bu konu ile ilğili kendilerini bilgilendirmesi ve konu detaylı bir şekilde araştırması için Halı İhracatındaki kendilerine yardım eden komüsyoncuları olan Londra'daki Gülbenkyan'a ricada bulunuyorlar Gülbekyanın yaptığı çalışma kendilerine iletilince maliyetin yüksek oluşu ve düşündükleri karı sağlayamayacakları için şeker fabrikası kurma fikrinden vazgeçiyorlar.( Gelen fiyat 25 - 30 bin sarı lira imiş)

              Yedinci Şeker Fabrikası Kurma Fikri

        Almanların Zenit firması 1917 yılında Akşehir Karacabey'de ve Adapazarı civarında bir şeker fabrikası kurmak için çalışmalar yapıyorlar,konunun ilgilerini çektiğini ve yatırımı yapacaklarını belirtip hazırlıklara başlıyorlar.Ancak 1. Dünya savaşında Almanlar kaybettikleri için fabrika kurmaktan vazgeçiyorlar.

              Sekizinci ve sonuncu Şeker Fabrikası Kurma Fikri

            Türkiye, Osmanlı devrinin  sona erişinden sonra Cumhuriyetini İlan ederek, Türkiye Cumhuriyet'ini kurmuştur, Yirmi yıla yakın bir ön çalışma ile pancarı ve pancar ziraatini tanıyan Molla Ömeroğlu Nuri Bey diye bir köylü çıkarak benim de bu milletime, Ülkeme bir borcum var bunu ödemem gerek diye yola çıkıp Uşak'ta  pancardan Şeker üretecek bir fabrika kurmak için gerekli işlemlere başlıyor.Sizlerle bu maceranın acı tatlı anılarını paylaşacağım.

          Molla Ömer Oğlu Nuri Beyin Gençlik Dönemlerinden Çizgiler

              Kalay Kütlesini Tek Elle Taşıması

           Dedem, gençlik yıllarında hem çok çalışır, hem de yaptığı işleri daha iyi daha verimli olacak şekilde yaparmış, ailenin çok değişik işler yapması nedeniyle değişik işlerin yapılışını öğrenmesine neden olmuştur. Köy yaşantısı ve yapılacak işlerin hemen hemen tamamının bedenen yapılması insanların bedensel ve fiziksel olarak dayanıklı ve sağlam olmasına neden oluyor. Dedeminde bu konuda şanslı olduğunu söylemek mümkündür.

             Gençliğinde ailesine de yardım ettiği için işlerini takip ettiği bir gün, Kalaycılık yapan akrabaları kalaycı dükkanının önünde sohbet ederlerken dedemi görüp Nuri gel bakalım şu kalayı iki elinle kaldırsan sana bir okka helva var diyorlar. Dedem de ben onu tek elimle kaldırırım diyerek su güvümüne benzeyen kalay kütlesine tek elle yapışıp kaldırıyor ve bu nereye konacak diye sorunca gideceği yeri gösteriyorlar, dedem de kalayı gideceği yere bırakıyor. Amcası helvacıya Nuriye bir değil iki okka helva verin diyor."Eskiden kapların kalaylanması için gerekli olan kalay ithal oluyormuş, Kalayı taşıyabilmeleri için su güğümlerinin şeklindeki kalıplara dökülür demirle sap yapılıp taşınırmış, gelen kalay 138 okka imiş ( 138 x 1376 = 189.888 kğ mış) bu olayın olduğunda dedem 17 yaşında imiş.

             Kuru Çamaşır Sabun Kalıbını Tek Eliyle Sıkıp Parçalaması

       1800 ler ve 1900 lü yılların ilk yarısında şehirlerin, Kazaların alışverişlerinin yapıldıgı " Pazar" günlerinde satışları yapılan emtiaların alıcılara sunuluşu o günkü koşullara göre yapılırdı. Şimdi bizlere pek iptidai gelebilir. Pazarları gıda maddelerinin dışında aklınıza gelebilecek her türlü ihtiyaç maddeleride satılmaktadır. Bunlardan bazılarını hatırlatalım, çamaşır kili,  baş kili, Çocuk toprağı, Çamaşır sabunu, el sabunu gibi ihtiyaç maddeleri tezgahlarda satılırdı. İlçe ve köylerden gelenlerin vazgeçilmez ihtiyaçlarından biriside çamaşır sabunu idi, dedem babası Mustafa Efendiyle pazara gidiyorlar, dedemin görevi alınanları taşımak, sıra çamaşır sabunu almaya gelince baba Mustafa Efendi sabun tezgahının önünde durarak,  Ahmet oğlum kurularından iki okka sabun tartıver diyor. Mustafa emmi sabunlar takunya gibi kuru merak etme diye iki kalıp sabunu alıp birbirine vurarak görüyormusun nalın bunlar nalın deyince, dedem de ben o nalın gibi kuru dediğin sabun kalıbını tek elimde sıkarsam çamur gibi parçalarım deyince, Sabuncu Mustafa Emmi maşallah senin mahtum kendisine pek güveniyor. Vereyim bir kalıp sabun tek eliyle parçalasın ona iki Torba sabun hediye edeyim diyor. Dedem de kurularını seç sonra cayma diyerek gülüyor. Sabuncu kalıpları birbirlerine vurarak en kuru olduğuna inandığı sabun kalıbını dedeme uzatıyor. Dedem sabunu sağ eline alıp ya Allah diyerek sıktığında sabun parmaklarının arasından dışa çıkarak parçalanıyor. Sabuncunun gözleri yuvalarından dışa fırlarcasına açılıyor ve iki torba sabunu dedeme verirken Maaşallah Mustafa Emmi delikanlı çok sağlammış diyor. Dedemin babası dedeme dönüp torbanın birini iade et diyerek tek torbayı alıyor ve parasınıda veriyor, sabuncuya da hemen herkezle tanımadan iddiaya girmemesini öğütlüyor.

              Atlardan Çok İyi Anlarmış

           Ailenin kırımdan gelişi ve göçebe bir hayat yaşamaları nedeniyle atlara olan ilgileri çok fazlaymış. zamanın en iyi ulaşım ve binek aracı olan atlara, Yukarda bir nebze bahsettiğim gibi Aile zaman zaman Kırımdan 100 - 150 adet at getirerek bakımlarını yapar yetiştirir satarlarmış. Dedem kış günleri biz torunları ile sohbet ederken, bizlere bakın çocuklar bir at gördüğünüzde onun hemen döşüne bakınız derdi. Bizler de o zaman dede atın döşü neresi diye sorardık, hemen iki kolunu birleştirir bize göğsünü gösterirdi. Atın ön iki ayagının arasına "At ayakta dururken" atın döşü denir, yumruğunuz sıkılı olarak atın döşüne rahat giriyorsa o at çok hızlı ve devamlı koşabilir derdi. Yoksa döşü dar olan atlar koşarken adalelerinin bir birine sürtmesinden dolayı fazla koşamaz, zorlanırsa da atın çatladiğini görürsünüz derdi.